Çocuk eğitimi, dünya gerçeklerini henüz tanımayan insan yavrusuna, dünyanın canlılığa ve maddi kanunlara bağlı şartlarını öğretip, onu bu şartları denetimle kullanarak yaşamını sürdürmesine yarayan zemini hazırlar. Çocuk eğitimi bu bakımdan çok özel ve diğer etkinliklerden farklıdır; dünyanın varlıksal yapısını ve insan ömür süreçlerini tanımış eğitmenlerce yapılmalıdır. Eğitmenler çocukluğun somut gerçekler dünyasına yabancı olduğunu, fakat kendi gerçeklikten uzak dünyasını somut gerçeklerle değiştirmeye yatkın olduğunu da bilmelidirler. Erişkinlerden farklı olarak çocuk, maddi şartların sert ve kesin kurallarla donanmış olduğunu idrak edemez; naiv düşünce ve hayallerinin mümkün ve kabul edilir olduğu kanısıyla hareket eder. Oysa düşünce ve hayaller maddi evrenin kanunlarını tanımak ve onlara uymakla gerçeğe çevrilebilir; çocuk eğitimindeki amaç bunu sağlamaktır.
Çocuk, kendi yalın zihninde açılan sanal dünyayı kestirme girişimlerle gerçek dünyaya benzetmeye çalışırken, henüz gelişmemiş düşünsel yapısı ile her bilgiyi ve hayali basit ve kolay yoldan somutlaştırır. Somutlaştırma çocuk için zihinsel bir yeti ve faaliyettir. Gelişmiş ergin insan zihninin kavradığı soyutluk anlayışı, çocugun henüz yabancısı olduğu bir akıl düzeyine erişmeyi gerektirir. Somutlaştırma ise, maddi yaşamı kavraması için çocuğa ve çocuk düzeyinde zihne sahip insanlara özgü, sınırlı bir yetidir. Bu yetiye göre çocuk zihni, soyut olabilecek her şeyi tanıdığı bir somut figür içinde tanımlar; melekler kanatlı çocuklar olarak düşünülür, masallar gerçek kişiler tarafından gerçek mekânlarda geçiyordur, su perisi insan şekline olmalıdır… Yalnız zihinde yaratılan hayaller somut biçimlere çevrilmez, gerçeklik uğruna paradoksça, somut nesneler de başka somutlarla yer değiştirebilir. Örneğin oyuncak bebek canlı bebek olabilir, ayakkabı kutusu araba gibi sürülebilir, bir sopaya ayak atıp sürüklemek ata binmekle bir olabilir. Ama, din, tanrı, cinsellik, adalet, canlılık gibi soyutlar, çocukça akılda hem idrak edilemez hem de somut ifadelere geçemezler. Bu gibi soyut konularda eğitim planlanırsa, çocuk sadece papağan gibi anlamadığı sözleri ezberlemek, neden yapıldığını bilmediği hareketleri taklitle öğrenmekle kalır. Bu noktada korku önemli bir etkendir; korku beklenmedik ve bilinmedik bir olay ya da nesnenin algısının ortaya çıkmasıyla oluşur. Değil yalnız çocuk, zihinsel gelişmişliği olmayan yaş almış kişiler de, ve ilkel toplumlar, soyutu kavrayamadıklarından, tanımadıkları olaylar ve nesneler hakkında olağan, algısal beklentiler geliştiremez, korku ile algıladıkları olay ve nesneleri ya kaçışla, ya da yücelterek korkularının üstesinden gelirler. Bazı hallerde yücelttikleri nesne ve olayları idol, ikon, put gibi somutlara çevirerek tapınç objesi haline getirirler.
Medeniyetin bugün geldiği noktada hemen hemen her tür zihinsel ve duyusal ihtiyacımıza sanal bir ortam yaratarak cevap vermekte olan bilgisayar, bir çocuk eğitim aracı olarak da kullanılmaktadır. Bilgisayar sonsuz olanakları ve yüksek zihinsel alanı ile erişkin dünyasının kavrayabileceği soyutluğu sanala – somuta değil – çevirerek daha da ileri zeka ve akıl etkinliğinin sürdürüldüğü ortamı yaratır. Eğitim için bir ders aleti olarak bilgisayarın çocuğun eline verilmesi çocuğu yorar ve gerçeklikten uzaklaştırır. Çocuk, ilk aşamada bilgisayarın işletilmesini sağlayan komutları öğrenmek, menüyü tanımak için mücadele edecektir. Bu mücadele içinde, önceden hazırlanmış kavram ve zihinsel ögelerin birleşimiyle oluşturulmuş bilgileri almaya çalışacaktır. Bu uğraşlar içinde öğrenme başarılı olsa bile, gerçek nesnelerin, gerçekten yazı yazmanın, gerçek bir deneyimin etkisini kazanamaz ve bilgisayarın akışkan görselliği yüzünden öğrendiklerini akılda tutamaz. Bilgisayar çocuk eğitiminde bir fantezidir. Bu nedenle ilk ve orta eğitim çocuklarına bilgisayarlar, tabletler, cep telefonları vererek, bunların kullanımına göre eğitim planlamak çocuğu tanımayan, çocuk zihninin ihtiyaçlarını bilmeyen kimselerin işidir.
Oysa çocuğun somut gerçekliğe olan merak ve eğilimini destekleyen oyuncak gibi kullanılan nesneler, gerçek materyallerden yapılmış elle tutulabilen araçlar, yalnız göz değil, diğer duyulara da hitap eden gerçek hayat ögeleri, onların dışa açık, yalın aklını daha çok ilgilendirecek ve eğlendirecektir. Öğrenilen küçük dozdaki bilgiler, görülen özgün ögeler, üretime hazır çocuk zihninde kendiliğinden birbirine eklenerek büyüyüp çoğalacak, eliyle yaptığı somut oyun araçları becerebilme yetisi kazandıracaktır. Çocuğa dair bu gerçekleri bilen, bir Köy Enstitüsü mezunu öğretmen Rasim Kaygusuz, çocuğun ilk eğitim yıllarında öğrenici temel süreçleri göz önüne alarak, birçok ders aleti icat etmiş ve uygulamalarla ne kadar yararlı ve eğlendirici olduğunu göstermiştir. Öncelikle gerçek hayatta neler olduğunun, Cin Ali çizgisel figürünün günlük yaşam hikâyeleri içinde anlatıldığı on küçük kitap,
çocukta yaşamın doğallığını, olağanlığını, sürüp giden gerçekliğin umutlu, olumlu bir süreç olduğunu telkin etmektedir. Cin Ali’nin çizgisel yapısı, çöpten adam resimleri ile hikâye anlatmanın herkeslik bir beceri olduğunu, dolayısıyla Cin Ali’nin serüvenlerinin her çocuk tarafından hergün yeniden yapılabileceğini telkin eder. Ayrıca hikâyeler olağan olaylarla hayatın düzgün giden ve dolayısıyla güvenli bir süreç olduğunu hissettirir. Rasim Kaygusuz öğretmenin ders aletleri ise çocuğun dokunarak, eliyle değiştirerek, denetleyerek sözel ve aritmetik ögelerin mantığını nasıl kurup geliştirdiğini gösterir.
Türkçe söz diziminin ortaya çıkardığı sistem, delikli çarkların deliklerinden ifadeye uygun sözcüklerin çıkması ve cümle oluşturması sırasında kavranır. Küçük tahta küpler, prizmalar, her bir yanında bir sözcük içerir ve çocuğa doğru ifadeyi bulması için fırsat verir. Tombala oyunu, zamanın ve ihtimaller olayının bir ifade sürecini tamamlamada nasıl rol oynadığını anlatır.
Renkli telleri kıvırarak yapılan harfler, şekiller, sayılar bu ögelerin temel biçimlerini keşfetmeye ve el becerisi geliştirmeye yardım eder. Rasim Kaygusuz öğretmen yaptığı eğitim araçlarıyla çocuk zekasının ve zihninin dünya gerçeklerine uygun gelişiminin çok kolay ve çabuk olabileceğini göstermiştir.
Bitirirken, benim de içinde olduğum ve oldukça anlamlı bulduğum bir olayı buraya almak isterim. Bu hatıra çocuğun gerçek ve somut aracılığıyla oyun kurmaya ilgi duyduğunu, oyuncakların ve oyunların başkalarınca kurgulanmış halinin, özellikle sanal gerçekliğin daha az ilgisini çektiğini, böylece kendisini kendi bulduğu ve gerçeklik atfettiği nesnelerle oynarken buluş sahibi görmeyi yeğlediğini anlatır:
Bir aile dostumuzun evine ziyarete giderken, artık altı-yedi yaşlarına gelmiş oğullarına, o yıllarda çok satılan ve kurulunca yürüyen bir oyuncak otomobili hediye götürmüştük. Genç bey otomobili eline aldı, dikkatlice inceledi, kurup bir-iki defa yürüttü. Ama kısa bir zaman sonra oyuncak otomobili bir tarafta bırakıp odanın ortasında oynadığı oyununa geri döndü. Onun kendini vererek oynadığı oyuncakları boş iplik makaraları, gazoz kapaklarıydı. Çünkü onlar gerçek hayattan nesnelerdi ve çocuk onlarla kendi dünyasının hayallerini gerçekleştirebiliyordu.